Bu sefer aklıma gelir gibi yapan şeyin peşini bırakmadım. Peşine takılıp bir karınca yuvasına daldım. Aaa bir baktım o karınca yuvası İstanbul'muş. Bir de Melih Gökçek var. Botokslu suratıyla şıkıdım şıkıdım yaparak hafif meğilli bir yoldan kaptırmış aşağıya doğru koşuyor. İstanbul'a vermişler Gökçek'i. İçine gergedan kaçmış japon balığı gibi zıplıyor da zıplıyor. Bir siyaset bilimci böyle bir durumda susamaz. Belediyeleri sömürenleri de kendine dost saymaz. Ben de açtım ağzımı yumdum gözümü. Derken her şey yamulup yumulup küçük bir bavulun içine girdi. Ben giremedim. Dışardan bavulu taşımakla yetindim ama hoyrat davranmadım. Sonra kaybettim. Sonra buldum. Moralim bozuldu mu? Başta evet. Ama mankenlerin yediği çikolatadan seviyorum ben. Bu aralar da çok televizyon izledim. Hep ondan. Yine aklıma gelir gibi yapan şeyi kaçırdım.
Hem yumuşak, hem hesaplı.
25 Haziran 2011 Cumartesi
17 Haziran 2011 Cuma
Vicdanım hür mü bilemedim, terbiyesiz biraz...
Hayır aldım Feriha'yı karşıma, konuştum. Bak Feriha dedim, olmaz böyle. Haklısın canım dedi o da bana. Ama hala aynı tas aynı hamam. Dedim yarın öbür gün çocuğunuz olsa kapıcı torunu mu olacaklar, yoksa iş adamı torunu mu. O da dedi, çocuklar büyüyünce kendileri karar verecekler. Orada sustum. Peki dedim. Elimi vicdanıma koydum, sana mı kaldı dedi.
23 Mayıs 2011 Pazartesi
Hep Captain Badass'i dinlerken yazdım ben bunu
Herkesin morali bozuk olsun; herkesin finali, ödevi, bıdısı olsun istiyorum. Herkes mutsuz olsun. Mesela yarın ne olacağım belli değil ya şimdi, bu beni çok geriyor. Germek demişken... Kimse beni germesin istiyorum. 'Şeyler'i kontrol edemiyorum (animistim o ayrı, bu 'şey', o 'şey' değil, çelişmek istemem kendi içimde, müthiş tutarlıyım). Bari insanlar hem mutsuz olup hem mutsuzluklarıyla beni mutlu etsinler, mutsuz mutsuz geçinelim.
Hayır, mantık hatası yok burda. Evet, diretiyorum.
Oh. Ben yatayım.
22 Nisan 2011 Cuma
Öhöm... Şaka yahu...
Aynı gün içinde iki kere cansız mankenleri insan zannettim. Biri Beşiktaş'ta oldu. Kırmızı ekoseli boxerı, rengarenk atleti ve boynuna dolanmış yılbaşı süsleriyle pörtlek yeşil gözlerini bana dikmişti. Sinsi sinsi beni izliyordu eminim. Çıldırmış gibiydi. Diğeri de Maçka'da oldu. Bir baktım Maçka'da kadının biri koltuğunun altında bir başka kadını taşıyor. Kadın çığlıklar atıyor sandım. Atacak sandım. Hastadır belki. İnsan değil miymiş? Neyse. Bence bunların aynı gün olması tesadüf değil. Evren bana oyun oynuyor. Ama ben yer miyim? Yemem! Sevgili evren, öyle mankenlerle beni korkutamazsın. Bir otobüs kazasıyla falan gel, ya da ne bileyim... Neyse...
28 Şubat 2011 Pazartesi
Üzüm çöpü, armut sapı... Bunlar da çöp!
Kantinde, masalardaki çöpleri temizleyen insanların o işi yapma sebepleri insanların masalarını pis bırakmaları, çöplerini toplamamaları ya da ne bileyim yemeklerini döke saça yemeleri değil mi? O zaman biz temelde bu insanları, çöpleri toplasın diye değil de, biz masaları rahat rahat pisletelim, gönlümüzce dağıtalım diye çalıştırıyoruz. Durdum düşündüm. Barbar mıyız neyiz...
Çöp deyince hep Mikado'nun Çöpleri geliyor aklıma. Hiç ilginç değil.
Evet, bu yazı bir yere varmıyor.
Machiavelli varmış da ne olmuş...
Çöp deyince hep Mikado'nun Çöpleri geliyor aklıma. Hiç ilginç değil.
Evet, bu yazı bir yere varmıyor.
Machiavelli varmış da ne olmuş...
27 Ocak 2011 Perşembe
Otuz çok geç...
Demin aklıma bir şey gelir gibi yapıp kaçtı.
Neyse...
Sokakta değişik insanlar gördüm bugün. Futbolu Yeniçerilerin bulduğundan bahsediyorlardı. En azından böyle bir inançları vardı. Aslında ana meseleleri bu değildi. Hakkı Abi'nin 30 yaşından sonra koyu bir fanatik olmasının, 15 yaşından beri fanatik olmasıyla ünlü şahsın durumuyla bir olmayacağının tartışıldığı bir platform vardı arkamda. Her neyse... Ben de döndüm, dedim, bakın dedim, hepimizin inançları var. Ben mesela dedim... Kendime inanırım dedim. Nasıl demişim? En çok da tereyağlı kurabiyelere, bir de Napolyon'a inanırım dedim.
İyi demiş miyim?
Bence iyi dedim.
13 Ocak 2011 Perşembe
Saçmaladığımın farkındayım, evet. Mutlu musun şimdi?
Bir şeyi ilk defa söylüyor olmak mı önemli anlamıyorum.
Yani şimdi bakıyorum birkaç Antik Yunan düşünürüne (adlarını burada afişe etmek istemiyorum), adamlar iyi hoş güzel şeyler söylemişler ama diyorsun ki ne var bunda?
Eee?
Bunu ben de akıl edebilirdim.
İçinde yaşadığımz zamanda insanlar acayip şeyler üretiyorlar, ama bu kadar saygı ve/veya ilgi görmüyorlar.
Bunu için illa ki 2500 yıl önce yaşamak mı gerekiyordu? Ha tabi bir de üşenmeyip düşündüklerini kaleme almışlar.
O zaman bence ben de Platon'um.
Evet, birini afişe ettim.
Yani şimdi bakıyorum birkaç Antik Yunan düşünürüne (adlarını burada afişe etmek istemiyorum), adamlar iyi hoş güzel şeyler söylemişler ama diyorsun ki ne var bunda?
Eee?
Bunu ben de akıl edebilirdim.
İçinde yaşadığımz zamanda insanlar acayip şeyler üretiyorlar, ama bu kadar saygı ve/veya ilgi görmüyorlar.
Bunu için illa ki 2500 yıl önce yaşamak mı gerekiyordu? Ha tabi bir de üşenmeyip düşündüklerini kaleme almışlar.
O zaman bence ben de Platon'um.
Evet, birini afişe ettim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)